
Bütün Bunların Gerçek Sebebi Ne?
Basit cevaplarla yetinmeyip gerçekten ne olduÄŸunu anlamaya çalışmak için yola çıkmıştık. Yöntemleri tartışılır olmasına raÄŸmen, anlaşılabilir sebeplerle yola çıkan bir insan ve yine ona inanarak ideallerini kabul edip, birçok fedakârlıkta bulunan takipçileri nasıl oldu da bu duruma düÅŸtüler?
​
Sorunun doÄŸru cevabını kesin olarak bilmek mümkün olmasa da, elimizden geldiÄŸince objektif kalmaya çalışarak anlamak için gayret ettiÄŸimiz tarihi süreçten elde edebildiÄŸimiz muhtemel cevapları aÅŸağıda sıraladık. Cevap belki bunlardan biri, belki birkaçı, belki de hiç biri…
​
Cemaatin KuruluÅŸundan Ä°tibaren Görülen Sebepler
1. Yalıtılmışlık Sonucunda Objektif Değerlendirme Kabiliyetinin Azalması
Cemaatin kendini, toplumdan neden ve nasıl izole ettiÄŸine daha önce deÄŸinmiÅŸtik. Bunun en önemli sonuçlarından biri objektif deÄŸerlendirme imkânının kaybolmasıdır. Kendini olduÄŸundan daha güçlü ve büyük görme, her ÅŸeyi yapabileceÄŸi hissine kapılma bunun doÄŸal sonuçlarıdır.
​
2.Kibir ve Çekememezlik
GeçmiÅŸ bölümlerde F.Gülen’in baÅŸka liderlere, özellikle de kendine seçtiÄŸi alanda rakip gördüklerine tahammül edemediÄŸi ile ilgili örnekler vermiÅŸtik. Gülen’in, Çevik Bir’e ya da Papa’ya gösterdiÄŸi tevazuyu Erbakan, T. Özal ya da T. ErdoÄŸan’a gösterememesinin en temel sebebi de bizce budur.
​
Aslında bu durum, G.Gülen’e özgü deÄŸildir, birçok liderde görülen ortak bir hastalıktır. Belki, bir din adamının bu konuda daha duyarlı olması beklenebilirdi.
Yine de herkesin imtihanı farklıdır, hoca olmak imtihandan azade olmak anlamına gelmiyor. Bilgi arttıkça sorular da zorlaşıyor.
​
3. Kendini Grubunun Çıkarlarını DüÅŸünüp, Toplumun Çıkarlarını Buna Feda Etme
Cemaat okulları zarar görmesin, cemaatin devlet içindeki yapılanması zarar görmesin ya da cemaatin Amerika’daki varlığı zarar görmesin diye Türkiye’de iktidarı düÅŸürmeye ya da askeri darbe yapmaya teÅŸebbüs edilmiÅŸ olabilir.
​
Yine de bu durumun da açıklanmaya muhtaç tarafları var. Belirli deÄŸerlere önem veren bir grup, nasıl koskoca bir toplumun faydasını kendi faydalarına feda edebilir?
​
Belki, yaÅŸanacak zararın kısa bir süre için olduÄŸu, daha büyük zararlara uÄŸramamak için baÅŸlangıçta az bir zarara katlanılacağı ama ileride, toplum cemaatin sözünü harfiyen dinler hale geldiÄŸinde her ÅŸeyin çok daha güzel olacağı düÅŸünülmüÅŸ olabilir. Yani bizim iyiliÄŸimiz (!) düÅŸünülmüÅŸ olabilir.
​
Ama esas sebebin “seçilmiÅŸlik” düÅŸüncesinde saklı olduÄŸu kanaatindeyiz.
​
4.SeçilmiÅŸlik Hezeyanı
Ayrı bir bölümde hem liderin hem de takipçilerinin seçilmiÅŸlik düÅŸüncesi ile hareket ettiÄŸine deÄŸinmiÅŸ ve bunun sonuçlarını incelemiÅŸtik. Burada aynı konuyu tekrar etmek gereksiz olacak. Yine de bazı sorular, yukarıdaki konuyu aydınlatmak vurgulamakta fayda var:
​
Evet, kendi topluluÄŸunun çıkarlarını öne alıp, büyük bir toplumun çıkarlarını buna feda etmek kolay kabul edilebilecek bir durum olarak görünmüyor. Ama, bahsedilen topluluk sayıca diÄŸerlerine göre az olsa da seçilmiÅŸ, Allah’ın (c.c) sevdiÄŸi hatta kayırdığı bir topluluk ise bahsedilen seçim daha kolay kabul edilebilir olmaz mı?
​
Ya sayıca çok olsa da toplumun geri kalanı, bozulmuÅŸ, fesada uÄŸramış, gerçekleri (!) göremez hale gelmiÅŸ ve cezayı hak etmiÅŸ günahkâr bir topluluk haline gelmiÅŸ ise? Öyle ya, ilahi görevi yerine getirmek için seçilmiÅŸ insanları dinlemiyor (özellikle de “Tayyip, Hocaefendiyi dinlemiyor”) ve göreve engel oluyorlarsa baÅŸlarına gelecekleri hak etmiÅŸ sayılmazlar mı?
​
Amerika’ya YerleÅŸmeden Sonra Ortaya Çıkan Sebepler
5.Bakış Açısının DeÄŸiÅŸmesi
Yukarıdaki, yalıtılmışlıktan kaynaklanan objektif deÄŸerlendirme kabiliyetinin azalmasından bahsetmiÅŸtik. Özellikle araya mesafe de girince bu durum daha da patolojik bir hal almış olabilir.
​
Bu baÅŸlık altında dikkat çekmek istediÄŸimiz esas husus ise Amerika’ya yerleÅŸme ile birlikte bir farklılaÅŸmanın ortaya çıkmış olma ihtimalidir. Cemaatin önemli bir kısmı hala Türkiye’de yaÅŸamasına raÄŸmen, Gülen uzun süreden beri yurtdışında yaÅŸamakta, yönetici kadronun önemli bir kısmı da yurtdışı ile yoÄŸun iliÅŸki içinde bulunmaktadır.
​
Olayları deÄŸerlendirirken kültür gözlüÄŸünden bakarız. Bunun baÅŸka yolu da yoktur. Din kültürün önemli bir ögesi olsa da tek ögesi deÄŸildir. Bu yüzden, örneÄŸin Mısır darbesine Türkiyeli, Ä°ranlı ve Suudlu Müslümanların bakışı aynı deÄŸildir.
​
Kültür ile dinin iç içe olması ile ilgili F.Gülen’in yaptığı bedduanın iyi bir örnek olduÄŸu kanaatindeyiz. ÇoÄŸu kiÅŸi, yapılan bedduayı duyunca kulaklarına inanamadı: “Ocaklarına ateÅŸler salsın, yuvalarını yıksın, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir ÅŸey olmaya imkân vermesin…” Böyle bir beddua içeriÄŸi nereden çıkmış olabilirdi? Hangi ayet ve hadisten alınmış olabilir? Hâlbuki, Erzurum yöresinden olanlar için bedduanın çoÄŸu ögesi sanırım çok ÅŸaşırtıcı gelmemiÅŸtir.
​
Yeniden konumuza dönersek, kültür içinde yaÅŸanılan toplumdan etkileÅŸim yoluyla edinilir. Bir kısmı, Batı’ya takiyye olarak söylenmiÅŸ olsa da F.Gülen’in Amerika’ya gitmeden önceki ve gittikten sonra söylediÄŸi sözleri arasındaki farklılık rahatlıkla görülebilir.
​
Özetle, Amerika’dan bakınca Türkiye’de yaÅŸananlar farklı görünüyor olabilir.
​
6.Dünyaya Nizam Verme Hezeyanı
Yine seçilmiÅŸlik konusuna deÄŸinirken, seçildikleri görevin Türkiye ile sınırlı olmadığı, dünya ölçeÄŸinde bir görev için seçildikleri hezeyanın ipuçlarına rastlamıştık. Muhtemelen, cemaat yurt dışı faaliyetlerine baÅŸladıktan sonra bu bakış açısı ÅŸekillenmiÅŸ olsa gerek.
​
SeçilmiÅŸ cemaatin dünya ölçeÄŸindeki büyük (!) planları için, Türkiye’nin bir miktar bedel ödemesi kabul edilebilir görünüyor olsa gerek. Yoksa her ÅŸeye raÄŸmen, Türkiye’nin Ä°ran ile ya da Batı ile iliÅŸkilerine yön vermek adına iktidar ile tüm emekleri zayi etmeye sebep olabilecek bir savaşı göze almanın açıklanması oldukça zor.
​
7.Durumdan Vazife Çıkarma
Amerika’daki varlığın sorgulanmaması ve desteÄŸin kaybolmaması için durumdan vazife çıkarıp harekete geçme ihtiyacı hissedilmiÅŸ olunabilir.
​
8.Esaret
Dünyadaki hizmetlere ABD desteÄŸinin alınmış olmasının ve ABD’de var olmanın, önceden üzerinde anlaşılmış ve ödeme zamanı gelmiÅŸ bir bedeli olabilir. F.Gülen’in 28 Åžubat sürecinde, hangi ÅŸartlar altında Amerika’dan “sığınma” talep ettiÄŸini önceki bölümlerde görmüÅŸ ve bunun karşılığında bir bedel talep edilmiÅŸ olabileceÄŸini belirtmiÅŸtik.
​
Bunun bir önceki seçenekten farkı, ABD’nin “dışarıdan seyreden” deÄŸil, “talep eden, yönlendiren ve destekleyen bir güç olarak bizzat iÅŸin içinde” olmasıdır. Bahsedilen destek, eÄŸitim, istihbarat, ekonomik yardım, planlama,… gibi birçok alanı kapsayabilir.
​
Durumdan vazife çıkarma seçeneÄŸinde ise ABD elini kirletmemektedir. Yoksa her iki seçenek de aynı kapıya çıkar.
​
Ä°ki seçenekten hangisi daha muhtemel olduÄŸu sorusunun cevabı, cemaatin yapabilirliÄŸi ile alakalı. EÄŸer, cemaatin vazifesini tek başına yapabileceÄŸine kanaat getirilmiÅŸ ise, ABD elini kirletmemeyi tercih edecektir. Bu durumda, baÅŸarılı olunamazsa Amerika’nın üzerine hiçbir ÅŸey bulaÅŸmadan gerekirse cemaati çöp kutusuna fırlatmak mümkündür. Muhtemelen, cemaat de neler yapabileceÄŸini ispatlamak ve verilen desteÄŸin boÅŸa gitmediÄŸini göstermek için -kendini ispatlamak isteyen küçük bir çocuk misali- büyük bir hevesle kendi başına bu iÅŸe giriÅŸmeyi tercih etmiÅŸtir.
​
Dolayısıyla, 15 Temmuz darbesi arkasında, Amerika’nın somut desteÄŸinin kanıtlarını bulmak çok kolay olmayabilir.
​
Ergenekon ile SavaÅŸtan Sonra GeliÅŸen Sebepler
9. "Bizim Çocuklar" mantığı ile Yanlışlara Sahip Çıkma
Cemaat ve lideri, devlet içinde yapılanırken, polis, istihbarat, askeriye gibi derinlikli alanlarda hem adamlarını yerleÅŸtirdi, hem de iÅŸbirliklerine gitti. Her mesleÄŸin kendine göre bir formasyonu ve zorlukları vardır. Bu tip bölümlerde çalışmak, cami görevlisi olmaya benzemez. Oralarda görev alan insanların davranışlarında ve girdikleri iktidar mücadelelerinde düÅŸtükleri yanlışlıkları cemaatin ve liderinin sahiplenme yoluna gitmesi problemlerin bu hale gelmesinde rol oynamış olabilir.
​
Özellikle kırsal bölgelerimizde, grubun üyesini sahiplenme duygusu çok kuvvetlidir. Ä°ki ailenin çocuÄŸu kavga ettiÄŸinde, kimin haklı olduÄŸuna bakılmaksızın herkes önce kendi çocuÄŸunu koruma yoluna gider. Bu durum çıkan aile kavgalarının en temel sebebi budur.
10.Güç Zehirlenmesi
Bugüne kadar yaptıkları, her ÅŸeyi yapabilecekleri duygusuna kapılmalarına sebep olmuÅŸ olabilir. Öyle ya, genelkurmay baÅŸkanını içeri atan baÅŸbakanı ya da cumhurbaÅŸkanını neden içeri atmasın ki?
​
Öyle bile olsa -ki olmadığı yine yaÅŸayarak görüldü- her ÅŸeyi yapabilme gücüne sahip olma, her ÅŸeyi yapmayı mübah kılar mı?
​
11."Dağıtılamayan Ordu" Sendromu, Yeni Hedef İhtiyacı
Tüm bu oluÅŸumun Askeri Vesayet ve onun operasyonel aracı olan Ergenekon ile mücadele için yıllarca emek verilerek oluÅŸturulduÄŸundan bahsetmiÅŸtik.
​
Askeri Vesayetin gevÅŸeyip askerin olması gereken yere çekildiÄŸine ve Ergenekon'un da ortalarda görünmediÄŸine bakılırsa, kullanılan kirli yöntemlerin büyük ölçüde baÅŸarılı olduÄŸunu kabul etmek gerekiyor.
​
Anti-Ergenekon, Ergenekon ve Askeri Vesayet ile mücadele için büyük bir güç biriktirmiÅŸ ve bunun bir kısmı bile rakibine ağır bir darbe vurmasına yetmiÅŸti. Artık bundan sonrasını siyasi irade tamamlayabilirdi. Peki ama eldeki güç ne olacaktı?
​
Bahsedilen problemi "savaÅŸ sonrası ordu" problemine benzetebiliriz. Topyekûn bir savaÅŸta, bir ülke tüm kaynaklarını ordu için seferber eder. Ä°nsanlar iÅŸlerini bırakır asker olur ve büyük fedakârlıklara katlanırlar. Sonra savaÅŸ biter ve zor soru gündeme gelir: "Ordu ne yapacak?" Bahsedilen orduyu dağıtıp, sivil hayata uyumunu saÄŸlamak en büyük problemlerden biridir.
​
Görevini yerine getirdiÄŸine göre, Anti-Ergenekon yapılanması ne olacaktı? Bu kadar fedakârlığa katlanmış insanlara "iÅŸiniz bitti evlerinize dönün" mü denecekti? Bunun yerine onlara yeni bir hedef vermek ve gücü elden bırakmamak daha tercih edilir göründü: Türkiye’yi yönetmek ve Türkiye’yi yöneterek önce Ä°slam dünyasına sonra da dünyanın tamamına nizam vermek.
Bunun için dünya üzerindeki hatta kâinattaki olup-olabilecek en uygun lidere zaten sahiptiler. Geriye “üç nal ile bir at” kalıyordu.
​
12.Küçümseme
Diyalog sürecinde dünyada Amerika baÅŸta olmak üzere diÄŸer ülkelerin, Vatikan'dakiler baÅŸta olmak üzere diÄŸer din adamlarının ve Türkiye’de de beyaz Türklerin gücünden, iyi yetiÅŸmiÅŸliÄŸinden, bilgisinden, vs. etkilenme. Dünya ölçeÄŸinden bakınca Türkiye’yi, Türkiye’den bakınca da muhafazakâr kesimi küçük görme.
​
Bu bakış açısının ipuçları, Ak Parti ile mücadele için seçilen olaylarda görülebilir. MÄ°T tırlarının durdurulmasının Türkiye halkı gözünde nasıl karşılanacağı hiç önemsenmemiÅŸ dışarıya verilecek mesaj dikkate alınmıştır. Ä°ran ile iliÅŸkisi dolayısıyla Halk Bankası hedef alınırken, Türkiye halkı gözünde nasıl karşılanacağı hiç önemsenmemiÅŸ dışarıya verilecek mesaj dikkate alınmıştı. Yine, Irak’ın bombalanması, Mavi Marmara, … gibi örnekleri çoÄŸaltmak mümkündür.
​
"Böyle bile olsa bunun ne mahsuru var? Hem zaten bunda gerçeklik payı da yok mu?" diye sorulabilir. Aslında bu bir tercihtir ve sıradan bir sosyal hareket için bahsedilen bakış açısının hiçbir mahsuru yoktur da yoktur. Ama, Allah rızası için yola çıkıldığında bunun ne gibi mahsurları olduÄŸu ehline malumdur. Cemaat de bunu yakından bilecek kadar dini kültüre sahiptir.
​
13.Zulüm ve Mazlumun Ahını Alma
Öncelikle zulüm kavramının dindar/dindar olmayan ayrımını içermediÄŸini hatırlatmak gerekiyor. Mazlum (zulme uÄŸrayan) dindar olsa da olmasa da durum deÄŸiÅŸmiyor.
​
Zaten, Cemaat de amaçlarını gerçekleÅŸtirmek için, dindar olan/olmayan ayrımı yapmaksızın zulmetti: Tehditler, kumpaslar, iftiralar, karalamalar ya da suçları ifÅŸa etmeler, insanları iÅŸlerinden etmeler, insanları yok yere hapislerde süründürmeler, hatta can almalar…
​
Çevresinde cemaatten tanıdığı olanlar hala yapılanlara inanamıyorlar: “Böyle bir dini grup zulüm yapar mı? Görmüyormusunuz, ne kadar iyi insanlar! Bu kadar iftira atılır mı?” diye düÅŸünüyorlar. Gözden kaçırılan nokta ÅŸu: Tüm bu zulümler kutsal bir amaç için, tabiri caiz ise Allah rızası için yapılıyordu.
​
Zulümlerin sebeplerini dört temel baÅŸlık altında toplamak mümkün:
-
Faaliyetlere finans saÄŸlamak için yapılan zulümler: Bu kadar büyük bir yapı, sadece sevenlerinin gönüllü olarak verdikleri paralarla dönemiyordu. Cemaat dışındaki iÅŸ dünyası zorla haraca baÄŸlandı. Cemaatin gözünde çoÄŸu zaten zalim insanlardı. Çalışanlarına ve müÅŸterilerine yada devlete yaptıkları haksızlıkların haddi hesabı yoktu. Tehditlere kulak asmayanlar, biraz da diÄŸerlerine ders olsun diye polis-yargı-maliye iÅŸbirliÄŸi ile en ÅŸiddetli ÅŸekilde cezalandırılıyorlardı. Bu sayede cemaat dünyanın en büyük mafya örgütüne dönüÅŸtü. Ama elde edilen gelirin bir kuruÅŸuna bile dokunulmuyor, hayır (!) iÅŸlerine sarf ediliyordu.
-
Ele geçirilmek istenen pozisyondaki kiÅŸileri uzaklaÅŸtırmak için yapılan zulümler: Cemaatin örgütlenmesi için kritik görünen pozisyonlardaki insanların uzaklaÅŸtırılması gerekiyordu. Görevin önemi ve aciliyeti dolayısıyla beklemeye tahammül de yoktu.
-
Kendi cemaatine biat etmeyip tehlike olma potansiyeline sahip insanları bertaraf etmek için yapılan zulümler: Cemaat bir kurumda örgütlenmeye baÅŸladı mı, ilk ayağı kaydırılacak olanlar, kendi cemaatlerine biat etme ihtimali olmayan dindar insanlar oluyordu. DiÄŸer insanlar bir ÅŸekilde ikna edilebilirdi ama bahsedilen kiÅŸiler konuyu biliyor, cemaati tanıyor, buna raÄŸmen tercihlerini baÅŸka ÅŸekilde kullanıyorlardı. Ä°kna edilmeleri zor olduÄŸu gibi, cemaati daha yakından tanıdıkları için ciddi bir tehdit durumundaydılar. “Åžefkatle” ayakaltından kaldırılmaları icap ediyordu. Yine, hiçbir ÅŸekilde kendilerine biat etmeyecek solcu-ulusalcı görüÅŸlüler de ayak altından kaldırıldı.
-
Cemaate muhalefet edenleri cezalandırmak diÄŸerlerine de gözdağı vermek için yapılan zulümler: Güç çekicidir. ÇoÄŸu kimse güce boyun eÄŸer ve itaat eder. Güç ise cezalandırma ve ödüllendirme imkânı ile ölçülür. Gücün varlığını göstermek için de belirli uygulamalara ihtiyaç duyulacaktır. Uygulamaların ÅŸiddeti artarsa, daha sonraki çoÄŸu uygulamaya gerek kalmayacaktır.
Tekrar vurgulamakta yarar var, zulümler yapılırken dindar olan/olmayan ayrımına gidilmedi. Profesyonel katil ya da paralı asker soÄŸukkanlılığı ile hareket edildi. Tüm zulümler de kutsal dava için yapıldı.
​
Ä°yi de olan-bitenin sebebini arıyoruz. Zulüm, bir sebep mi sonuç mu?
​
Zulüm yapılanların sonucu olsa da aynı zamanda ilahi tokatın da sebebidir. Zaten kendileri de yedikleri tokatın farkındadırlar ama hala bunun "ÅŸefkat tokatı" olduÄŸunu sanıyorlar.
​
Halbuki mevcut durum, kültürümüzde de çokça kullanılan ve aslında ilahi bir kuralı ifade eden bir söz ile daha iyi ifade edilebilir kanaatindeyiz:
​
“Alma mazlumun ahını…”
​
14.Kirlenme
Yukarıdaki baÅŸlık ile iliÅŸkili olsa da yapılanların bir baÅŸka yönüne iÅŸaret eden son baÅŸlığımız “Kirlenme”. "Zulüm", yapılanların topluma yansıyan olumsuz etkilerini, "Kirlenme" ise, bu uygulamaların bizzat yapanlara yansıyan yönünü ifade ediyor.
​
Bizzat F.Gülen’in kendisinin de zaman zaman dile getirdiÄŸi ama bunun sebebini sadece takipçilerinde aradığı durumdan bahsediyoruz. 80’li yıllarda Cemaatten bazı insanları tanıma fırsatımız olmuÅŸtu, gerçekten yüzlerinden nur akıyordu ama bugün artık akmıyor.
​
Ä°nancımıza göre yaptığımız her kötü iÅŸin karşılığı bize döner ve kalpte kara bir nokta oluÅŸturur. Bunlar çoÄŸaldıkça zamanla kalp kapkara hale gelir.
​
Peki, yaptığımız kötülükleri, zulümleri, günahları Allah rızası için yapıyorsak?
​
Bunun çoÄŸu dindar için ne kadar tuhaf ve anlaşılmaz bir ikilem olduÄŸunun farkındayız ama maalesef durum bundan ibaret.
​
Ya sadece amaç deÄŸil, amaca ulaÅŸmak için kullanılan yöntemler de önemliyse?
​
Ya, kutsal amaç için de olsa, yaptığımız haksızlıklar, iÅŸlediÄŸimiz günahların sonucu bizi etkiliyorsa?
​
Gladio yapılanmasından bahsederken, kontr-gerilla yöntemlerine kısaca deÄŸinmiÅŸtik. Klasik askeri mücadele usulleri ile gerilla mücadelesinde baÅŸarılı olunamayınca ABD tarafından kontr-gerilla adı verilen yöntemler geliÅŸtirilmiÅŸti. Gerilla ile onun yöntemlerini kullanarak mücadele etmeyi içeriyordu: Adam kaçırma, suikast, sabotaj, iÅŸkence, tehdit… özetle her tür mide bulandırıcı yöntemin kullanılması gerekiyordu. GüneydoÄŸuda da 1990’lı yıllarda PKK ile bu yöntemlerle mücadele yoluna gidildi.
​
Amacımız konuyu tekrar Gladio’ya getirmek deÄŸil, konumuzla benzerliÄŸi açısından sonuçlarına dikkat çekmek. Çünkü bir süre sonra kontr-gerilla mücadelesine soyunanların gerillalardan bir farkı kalmadığı görüldü. YeÅŸil ile Bahoz Erdal arasında tek fark amaçlarıydı.
​
Dikkat edilirse, tüm çalışma boyunca Paralel Devlet Yapılanması yerine örgütün amacını akıldan çıkarmamak için Anti-Ergenekon isimlendirmesini kullanmaya çalıştık. Anti-Ergenekon, Ergenekon ile onun yöntemleri ile mücadele etmek için ortaya çıkmıştı. Kullandığı tüm kirli yöntemler, aslında Ergenekon’un kullandığı yöntemlerdi. Bu arada, bu kirli yöntemlerin, Ergenekon’u iktidardan indirme konusunda baÅŸarılı olduÄŸunu da kabul etmek gerekiyor. Ama maalesef gelinen noktada, Anti-Ergenekon’un Ergenekon’dan farkı kalmamış durumda. Onun kadar kirli ve yurt dışı bağımlılıkları dolayısıyla ondan daha tehlikeli bir örgüt haline geldiÄŸi görülüyor.
​
Ä°nancımıza göre hidayet kiÅŸinin kendi tercihi deÄŸil, Allah (c.c.)’ın ikramıdır. “Kir” hidayetten uzaklaÅŸmaya sebeptir. Cemaatin sebep olduÄŸu tüm zulümler için hayırlı (!) amaca yönelik zorlama açıklamalar mümkün olsa bile yine de kullanılan kriminal yöntemler, iÅŸbirliÄŸine gidilen kriminal insanlar, papa-vatikan iliÅŸkileri, Amerika ile iliÅŸkiler,... bu açıdan deÄŸerlendirilmeye muhtaç deÄŸil mi?
​
Cemaatin hala "hidayet üzere olup olmadığını" sorgulaması için iyi bir zaman deÄŸil mi?