II.MeÅŸrutiyet Dönemi-Darû'l Fünûn
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
1900 Dârülfünûn-ı Åžahane
Dâru’l-Fünûn’un, “Dâru’l-Fünûn-ı Åžahane” adıyla dördüncü ve devamlı faaliyette kalacak ÅŸekilde açılışı ise II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde gerçekleÅŸmiÅŸtir. Åžöyle ki: Abdülhamid önce 14 AÄŸustos 1900’de 27 maddelik bir Nizamname hazırlattı. Ä°stanbul’da Maarif Nezaretine baÄŸlı Daru’l-Fünûn-ı Åžahane” adlı bir yükseköÄŸretimin kurulacağı karar altına alındı. Maksat, bazı gençlerin firar yoluyla Avrupa’ya gitmelerini önlemek ve ilim adamları yetiÅŸtirmekti.
​
Dâru’l-Fünûn-ı Åžahane II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılında 1 Eylül 1900 günü -bir daha kapanmamak üzere- öÄŸretime baÅŸlamıştır.
​
Dâru’l-Fünûn-ı Åžahane üç bölümden oluÅŸmakta idi:
-
Ulûm-ı Aliye-i Diniye,
-
Ulûm-ı Riyaziye ve Tabiiye,
-
Edebiyat.
Ayrıca, Mülkiye Mektebinin zaten mevcut olan Mekteb-i Hukuk ile Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye de Dâru’l-Fünûn’un ÅŸubelerinden kabul edildi. Böylece toplam beÅŸ bölüm olmuÅŸ oldu.
​
Ulûm-ı Riyaziye ve Tabiiye ile Edebiyat ÅŸubelerinin öÄŸretim süreleri ise 3’er yıl olarak belirlenmiÅŸti. Her bir sınıfında 25’er öÄŸrenci öÄŸrenim görecekti. Åžubelere öÄŸrenciler sınavla gireceklerdi. Mezunlarına “Mezuniyet Ruûsu” verilecekti. Ruûsa sahip olanlar çeÅŸitli okullarda görev yapacaklardı.
​
(1900) Ä°lk Ä°lahiyat GiriÅŸimi
Ulûm-ı ‘Aliye-i Diniye olarak isimlendirilen ÅŸubesi, medreselerin dışında yüksek din eÄŸitimi ve öÄŸretimi yaptıran yeni bir kurum hâline gelmiÅŸtir. Bu ÅŸube, 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereÄŸi yine Dâru’l-Fünun’un çatısı altında Ä°lahiyat Fakültesi adıyla yeniden oluÅŸturulacak yükseköÄŸretim kurumunun da ilk nüvesini oluÅŸturmuÅŸtur.
​
Süresi 4 yıl idi. Her sınıfında en fazla 30 öÄŸrenci bulunacaktı. Okutulan dersler ÅŸunlardı:13 Tefsir-i Åžerif, Hadis-i Åžerif, Usûl-i Hadis, Fıkıh, Usûl-i Fıkıh, Ä°lm-i Kelâm, Tarih-i Din-i Ä°slâm.
​
Prof. Dr.Ä°smail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Ä°slam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Ä°lk iki Darülfünun teÅŸebbüslerinde (1863, 1870) Ä°lahiyat Fakültesi Åžubesi açılması söz konusu olmamıştır. Bir isteksizlik ve çekingenlik intibaı veren bu durum “ilahiyat” eÄŸitimi için medresenin o gün için yeterli görüldüÄŸü veya zayıf bir ihtimal olmakla beraber ilmiye çevrelerinden çekinildiÄŸi için böyle bir yola gidilmediÄŸi manasına da anlaşılabilir.
​
Sebep her ne olursa olsun bugünkü Ä°lahiyat Fakültelerinin fiilî olarak götürülebileceÄŸi en eski tarih ve adlandırma, 1900 yılı sonbaharında Sultan Abdülhamid’in cülusunun 25. sene-i devriyesi münasebetiyle yeniden açılan Dârülfunûn-ı Åžahane’deki Ulûm-i Aliye-i Diniye (Yüksek Dinî Ä°limler) Åžubesi’dir. Devrin Maarif nâzın Zühtü PaÅŸa açılış töreninde yaptığı konuÅŸmada, bu ÅŸube için klasik Ä°slâmî ilimler ağırlıklı olacağı intibaını veren bir çerçeve çizmiÅŸtir.
​
Ä°fadelerin zahirine bakılırsa Ulûm-ı Âliye-i Diniye Åžubesi nerede ise bir medrese gibi çalışacaktır. Halbuki o yıllarda bu derslerin hepsi bütün Osmanlı topraklarında yaygın olan medreselerde birkaç kademeli olarak ve büyük ÅŸehirlerde daha vasıflı olmak üzere baÅŸarılı bir ÅŸekilde okutuluyordu. Zühtü PaÅŸa medreseden farklı bir metodolojiden ve maksattan bahsetmediÄŸine göre bu beyanlarını ayrıca yorumlamak gerekecektir. Bizim tahminimize göre;
-
Medresenin ve ilmiye çevrelerinin tepkisini çekmemek,
-
Islahat teÅŸebbüslerini dinî bir çerçevede (burada mektebi medrese gibi) yürütme politikalarına uygun olarak üniversite eÄŸitimine aynı zamanda dinî bir muhteva kazandırmak,
-
Ders baÅŸlıkları medresedeki gibi konulmakla beraber muhtevayı ve usulü deÄŸiÅŸtirmek,
-
Sultan Abdülhamit’in hem modern hem geleneÄŸi gözeten din politikalarına en azından söylem itibariyle paralel düÅŸmek
gibi düÅŸünce ve endiÅŸelerin tamamı veya bir kısmı metnin bu ÅŸekilde düzenlenmesini gerekli kılmış olabilir
O günkü Dârülfünûn’un diÄŸer ÅŸubeleri Ulûm-ı Riyaziye ve Tabiiye (bu ÅŸube 1903’te Riyaziye ve Tabiiye olmak üzere iki müstakil ÅŸubeye ayrılacaktır) ile Edebiyat ÅŸubeleridir. Kayıtlara bakılırsa yeni kurulan Ulûm-ı Aliye-i Diniye Åžubesi’ne 10’u imtihansız olmak üzere 30 talebe alınacaktır. Ä°mtihansız alınanlar bir yüksek okul veya medrese mezunu olanlardır. Elimizde kesin bilgiler olmamakla beraber talebelerin bir kısmının medreseli olduÄŸunu tahmin etmek zor olmasa gerektir.
​
Bu düÅŸünce ve teÅŸebbüs, kiliselere baÄŸlı din eÄŸitimi-öÄŸretimi devam ederken üniversitelerin bünyelerinde “laik” din öÄŸretimi veren teoloji fakültelerinin açılması ÅŸeklinde geliÅŸen Batı’daki benzer tecrübelere de uygun düÅŸmektedir. Elimizde açık bilgiler olmamakla beraber Ulûm-ı Âliye-i Diniye Åžubesi’nin medresenin ve Ä°lmiyenin yerine geçmek gibi bir iddia ve arayışa sahip olmadığı söylenebilir. Mantığı, üslubu, mekânı, kıyafeti ve hizmet alanları itibariyle din eÄŸitimi ve öÄŸretiminin merkezi hâlâ medresedir, ilmiye sınıfının kendine yeterliliÄŸi, otorite ve itibarı kısmi deÄŸiÅŸikliklere uÄŸrasa da büyük ölçüde yerindedir. Ayrıca bu yeni ÅŸubenin hocaları da medreseli olacaktır.
​
Mevzuattan ve resmi beyanlardan anlaşıldığı kadarıyla Dârülfünûn’daki “Ä°lahiyat” bölümü ilk, orta, lise ve yüksek okul düzeyindeki yeni mekteplerin Malumat-ı diniye (Din dersi), Ahlâk, Mantık ve Arapça dersleri için muallim yetiÅŸtirecek, yeni akademik dinî araÅŸtırmaları ve modern dinî kültürü besleyecek, nihayet “dindar”, dinî ilimlere ve kültüre aÅŸina/vâkıf memur, aydın yetiÅŸtirecektir.
​
1908 Dârülfünûn-ı Osmani
Aydın DemirtaÅŸ'ın Darü'l Fünun'dan Üniversiteye ÖÄŸretim Üyelerinin Toplumsal Profilleri (Ä°stanbul Ünv.: 2018) adlı Doktora Tezinden kısaltılarak alınmıştır.
​
Sarayın fiilen etkisiz hale geldiÄŸi II. MeÅŸrutiyetin ilanıyla birlikte Dârülfünûn’un, Dârülfünûn-ı Åžahane olan ismi Dârülfünûn-ı Osmani olarak deÄŸiÅŸtirildi. Çünkü “ÅŸahane” kelimesi bu kurumun padiÅŸahın ihsan ve himayesi altında olduÄŸunu ifade ediyordu. Bu dönemde Dârülfünûna kısa zamanda bir seçkin zümre yetiÅŸtirme misyonu yüklenmiÅŸtir. Çünkü deÄŸiÅŸim ve geliÅŸmenin böyle bir seçkin zümre tarafından sürdürülebileceÄŸi inancı Ä°ttihatçı aydınlar arasında yaygındı.
​
Bağımsız bir binaya kavuÅŸması ve beÅŸ fakülteli hale gelmesi gibi önemli geliÅŸmelerden dolayı 1908 yılı Dârülfünûn için önemli bir tarih olarak kabul edilir.
​
1908 yılında Dârülfünûn, Mülkiye Mektebi binasından Vezneciler’de Zeynep Hanım konağı denilen büyük binaya taşındı. 1909’da Hukuk Mektebi’ni, Askeri ve Mülki Tıbbiyeyi de bünyesine alarak beÅŸ fakülteli hale geldi. Ders programlarında ve ders isimlerinde de birtakım deÄŸiÅŸikliklere gidilmiÅŸti. Edebiyat Åžubesine Asar-ı Atika (Eski Eserler), ilm-i hikmet (Felsefe), ilm-i hikmet tarihi gibi dersler ilave edildi, Edebiyat-ı Osmani olan dersin adı Edebiyat-ı Türkiye oldu. Fen Fakültesinde programa tecrübi fizik, tecrübi biyoloji, fizyoloji gibi dersler eklendi.
​
Ziya Gökalp’in Etkisi
Bu dönemde üniversite hayatı için önemli ÅŸahsiyetlerden birisi Ziya Gökalp’tir. Balkan savaÅŸları sonrasında Ä°stanbul’a gelen Gökalp kısa bir süre sonra Dârülfünûn’a dahil olmuÅŸ, Sosyoloji Bölümü’nün kuruluÅŸunu gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Gökalp’in üniversitedeki etkisi sosyolojinin kuruculuÄŸu ile sınırlı kalmamıştır. Gökalp’le birlikte dönemin ÅŸartları içinde yeni üniversite anlayışının ortaya konulduÄŸunu, bir yerde üniversitenin programlandığını görüyoruz.
​
Gökalp’in amacı üniversiteyi milli anlayış çerçevesinde iÅŸlevselleÅŸtirmektir. Bu çerçevede diÄŸer modern mekteplerin yapamadığı ÅŸeyi yani Türk harsını geliÅŸtirme iÅŸini Dârülfünûnun yapacağına inanır:
“Mevcut müesseseler içinde Türk harsına hâdim olan yalnız Dârülfünûndur. Dârülfünûn edebiyat medresesi (fakültesi), adeta hars medresesi demek olduÄŸundan milli harsı yükseltmeÄŸe en çok çalışan bu müessesedir.”
​
Gökalp için edebiyat fakültesinin manası ve varlık nedeni her ÅŸeyden önce milliyetçiliÄŸi iÅŸleyip geliÅŸtirmekti. Çünkü Gökalp’e göre Osmanlı sun’i bir camia olduÄŸundan devamı imkânsızdı, her millet ayrı bir devlet olacaktı. Batı Avrupa’da, beÅŸyüz seneden beri süren bu içtimai tekâmülün Åžarkta da baÅŸlamasının zamanıydı.
​
Ziya Gökalp’in sosyolojinin yardımıyla çizdiÄŸi muasırlaÅŸma programı dönemin yönetici seçkinleri için bir kılavuz oldu. Modern eÄŸitim almış Ziya Gökalp gibi modernist-milliyetçi aydınlar kısa zamanda yönetimde söz sahibi oldular. Balkan Savaşından sonra milliyetçilik etkisini daha çok arttırdı. Rumeli’deki toprakların elden gitmesi imparatorluÄŸun çok uluslu yapısına matuf siyasi anlayışı sarstı. Balkan Savaşı sonrasında Avusturya’ya karşı uygulanan ticari boykot ve içerde Rum tüccarlara uygulanan boykot milli iktisat anlayışının da toplumsallaÅŸmasına katkı saÄŸladı. Bu çizgide ivme kazanan milliyetçilik Cumhuriyet’e karakterini veren temel ilkelerden birisi oldu. Dili, dini, tarihi, iktisadı millileÅŸtirmek, milli burjuvazi yaratmak amaçlandı. Bunlarla baÄŸlantılı olarak 1933 üniversite inkılabında da milli üniversite ifadesi sıklıkla kullanılmaktaydı.
(1912) Darülfünûn Bünyesinde DeÄŸiÅŸiklikler
Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Dâru’l-Fünûn’da Cumhuriyet öncesi son ve asıl teÅŸkilatlanma dönemi Maarif Nâzırı Emrullah Efendi zamanında olmuÅŸtur. 21 Nisan 1912’de çıkarılan bir Nizamname ile Ä°stanbul Dâru’l-Fünûnu’nun Ulûm-ı ‘Aliye-i Diniye Åžubesi “Ulûm-ı Åžer’iye Åžubesi” olarak isim deÄŸiÅŸikliÄŸine uÄŸratılmış ve 2 yeni ÅŸube/bölüm eklenmiÅŸtir. Son hâliyle Dâru’l-Fünûn’un ÅŸubeleri ve öÄŸretim süreleri ÅŸöyle olmuÅŸtur:
​
Åžubenin/Bölümün Adı:
-
Ulûm-ı Åžer'iye Åžubesi
-
Ulûm-ı Hukûkiye
-
Ulûm-ı Tıbbiye
-
Fünûn Åžubesi
-
Ulûm-ı Edebiye Åžubesi
Bu dönemde Dâru’l-Fünûn modern bir üniversite havasına girmeye baÅŸlamıştır. Åžubelerin adı “fakülte”ye dönüÅŸtürülmüÅŸtür. Ancak, savaÅŸ sebebiyle askerlik çağına gelmiÅŸ olanların silah altına alınmaları bu teÅŸebbüsün geliÅŸmesini de zayıflatmıştır. Hatta aynı sebeple, yani 1915’te öÄŸrencilerin askere alınmaları üzerine ders bile yapılamamıştır.
"Bugünün Ä°lahiyatı Nasıl Olmalıdır" Sempozyum Bildirilerileri kitabından (Ensar: 2014) kısaltılarak alınmıştır.
Yüksek Din EÄŸitiminde DeÄŸiÅŸiklikler
Ulumi Åžer’iyye Åžubesine dönüÅŸtürülmüÅŸ ve programında deÄŸiÅŸiklikler yapılmıştır. Programa önceki derslerin yanında Siyeri Nebî, Tarihi Edyan, Ä°lmi Hilaf, Edebiyatı Arabiye, Hikmeti TeÅŸri, Tarihi Ä°mi Fıkıh, Tarihi Ä°lmi Kelam, Felsefe ve Tarihi Felsefe, Arap Felsefesi gibi dersler eklenmiÅŸtir.
​
Ulûm-i Âliye Åžubesi programı oldukça muhtasar tutulmuÅŸtur. Kur’ân ve dil bilgisi gibi hususlar önceden halledildiÄŸi düÅŸünülmüÅŸ olacak ki, programda yer almamıştır. Ancak bu programın klasik medrese programını tekrar gibi bir sakıncayı da taşıdığı unutulmamalıdır. Bu programda öngörülen husus içerik aynı kalmak kaydıyla bilimsel yöntem ve eÄŸitim tarzında bir yenileÅŸme arayışıdır. Nitekim bunun yetersizliÄŸi görülmüÅŸ olacak ki, 1908 veya 1912’de programda ilaveler yapılarak bazı deÄŸiÅŸikliklere gidilmiÅŸtir. Yapılan deÄŸiÅŸiklikler bazı felsefe ve din bilimleri derslerinin eklenmesi ile sınırlı kalmıştır. Bu program medreselerin iÅŸlevini sürdürdüÄŸü, öÄŸretmen ve din görevlisi yetiÅŸtirme gibi bir kaygının bulunmadığı bir zaman diliminde yeterli sayılabilirdi.
​
Prof. Dr.Ä°smail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Ä°slam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
(1914) Ulum-i Åžer’iyye Åžubesinin Medreselere BaÄŸlanması
1914 yılında gerçekleÅŸtirilen Islah-ı Medâris Nizamnamesi ile Ä°stanbul medreseleri Dârü’l-Hilafeti’l-Aliyye Medreseleri adı altında yeniden yapılandırılırken Dârülfunûn Ulûm-ı Åžer'iye Åžubesi kapatılarak Dârülhilafe’nin Âliye kısmına (Medrese-i Süleymaniye’ye baÄŸlı Medresetü’l-Mütehassısîn’e) devredildi. Ä°ttihat ve Terakki iktidarının gerçekleÅŸtirdiÄŸi bu ıslahatla ilahiyat eÄŸitimi, programları, bölümleri ve dersleri kısmen modernleÅŸtirilen medrese/ilmiye sistemi içine çekilirken baÄŸlı olduÄŸu üst kurum da Maarif Nezareti’nden Åžeyhulislâmlık’a kaydırılmış olmaktadır. Bu düÅŸünce ve uygulamada Osmanlı modernleÅŸme teÅŸebbüslerinin din eÄŸitimi-öÄŸretimi açısından yeni ve enteresan bir yoruma tabi tutulduÄŸunda ÅŸüphe yoktur.
​
Sebebi, gerekçeleri ve muharrik güçleri her ne olursa olsun Ä°ttihat ve Terakki iktidarının bazı konularda Sultan Abdülhamit döneminden daha “dinî” muhtevalı politik ve sosyal tercihlerde bulunduÄŸu bir vâkıa olarak kabul edilmelidir. Konumuz itibariyle hiç de küçümsenemeyecek bir teÅŸebbüs olan medrese ıslahatı, üniversitedeki ilahiyat ÅŸubesinin adında yer alan “dinî” kelimesinin “ÅŸer‘î” ile deÄŸiÅŸtirilerek daha bir kuvvetlendirilmesi yani “Ulûm-ı Âliye-i Diniye” adından “Ulûm-ı Åžer‘iye” adına geçilmesi ve bir aÅŸama sonra ilahiyat eÄŸitiminin ıslah edilmiÅŸ medrese sisteminin içine dahil edilmesi bunlar arasında zikredilebilir. Bu geliÅŸmeler aynı zamanda ilmiye sınıfının meÅŸrutiyet idaresine, Ä°ttihat ve Terakki’ye olan desteÄŸinin bir neticesi olarak mütalaa edilebileceÄŸi gibi yeni siyasî sistem gereÄŸi ÅŸu veya bu düzeyde halkın seçimine muhtaç olan bir siyaset ve idare biçiminin Türkiye’de dinî meselelere yaklaşım tarzına da iÅŸaret edebilir. Hiç ÅŸüphesiz Ä°ttihat ve Terakki içindeki ilmiye grubunun ve kabinede yer alan Ä°ttihatçılara yakın ÅŸeyhülislâmların etkilerini ve taleplerini de önemli bir madde olarak hesaba katmak gerekecektir.
​
Prof. Dr.Zeki Salih Zengin'in Medreseden Darilfünun'a Türkiye’de Din EÄŸitimi (Maarif Mektepleri: 2019) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
1909 yılında baÅŸlatılan medreselerin ıslahı çalışmaları içerisinde asıl önemli planlamanın yapıldığı 1914 yılında kurulan Darü’l-Hilafeti’l Âliye Medresesi bünyesinde Âli kısmın açılmasının ardından Darülfünûn’daki Ulûm-ı Åžer’iye Åžubesi’nin kapatılmasıyla yüksek din eÄŸitiminin, ilk defa gerçekleÅŸen Darülfünun içerisinde yer alması giriÅŸimi de sona ermiÅŸ oldu. Medreselilerin gayreti ile gerçekleÅŸen bu hareketin Türkiye’deki yüksek din eÄŸitiminin geleceÄŸi açısından olumlu sonuçlar getirmediÄŸi kanaatindeyiz. Çünkü yetersizliÄŸi yıllar öncesinden görülen bir yapı içerisinden çıkartılan yüksek din eÄŸitimi, sonucu henüz görülmeyen ve esasen gerçekleÅŸtirildiÄŸi ÅŸartlara bakıldığında pek de iyimser olunamayacak ortamın içine geri getirilmiÅŸtir. Mevcut geliÅŸmeler içerisinde medresenin eÄŸitim kurumu olarak istikbalinin olmadığım görebilmek gerekirdi. Mevcut yapıyı zorlamak yerine Darülfünûn’daki yeni hareketin geliÅŸtirilmesi, hem Ä°lahiyat alanının üniversite içindeki kabul edilirliÄŸi ve benimsenmesi hem de geliÅŸen dünya ÅŸartlarının doÄŸurduÄŸu ihtiyaçlara geçerli bilimsel yöntemlerle açılımlar üretilmesi açısından son derece verimli imkanlar ve sonuçlar ortaya koyabilirdi.