top of page
Yüksek Ä°slam Enstitüleri (1959)
halisayhan.jpg

Prof. Halis Ayhan'ın Türkiye’de Din EÄŸitimi (Ensar: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Arayışının Başlaması ve Ali Fuat Başgil'in Gayretleri

Ä°mam-hatip okulları 1957-1958 yılında mezunlar vermeye baÅŸlamıştır. Bu mezunların gidebileceÄŸi bir yüksek öÄŸretim kurumu bulunmuyordu.1949 yılında açılmış olan ilahiyat fakültesi üniversite sistemi bütünlüÄŸü içinde yalnız genel lise mezunlarını alıyor, meslek okullarını bitirenleri almıyordu. Bu anlayış sonucu meslek okulu olan Ä°mam-hatip mezunlarını da öÄŸrenci olarak kabul etmiyordu. Ä°mam-hatip okulu ilk mezunların gidebileceÄŸi hiçbir yüksek öÄŸretim kurumu yoktu. DiÄŸer taraftan bütün meslek okullarının gidebileceÄŸi bakanlığa baÄŸlı olarak açılmış üç ya da dört yıllık öÄŸretim süresi olan yüksek okullar bulunuyordu.  

​

Bazı çevrelerde, ilâhiyat fakültesi dışında baÅŸka bir isimle yeni bir yüksek öÄŸretim kurumu açılması uygun görülmezken, din öÄŸretimi yanında, din eÄŸitimine ve uygulamasına da ağırlık verecek, özellikle müftülük, vaizlik gibi görevlerin yanında, Ä°mam-hatip okullarındaki meslek derslerini de ehliyetle okutabilecek niteliklerle yetiÅŸtirilmiÅŸ elemanlara olan ihtiyaçlar dikkate alınarak yalnız Ä°mam-hatip okulu mezunlarının girebileceÄŸi bir yüksek öÄŸretim kurumunun açılmasının gerekli olduÄŸu konusu da iÅŸleniyordu. 

​

Yüksek Ä°slâm enstitüsü adıyla, ilahiyat fakültesinden ayrı bir yüksek din eÄŸitimi ve öÄŸretimi kurumu açılması gerektiÄŸi fikrini, üniversite mensubu olanlardan ilk olarak ileri süren ve gerekçelerini açıklayan ülkemizin tanınmış Anayasa Ord. Profesörü olan A. Fuat BaÅŸgil olmuÅŸtur: 

" Tevhid-i Tedrisat kanununun dördüncü maddesini "Maarif Vekâleti Yüksek Diniyat Mütehassısları yetiÅŸtirmek üzere Darülfünûn'da bir ilâhiyat fakültesi tesis..." hükmünü, anayasa hukukçusu olarak ilgi çekici tahlillerle yorumladıktan sonra, konunun vaz'ı bilerek veya bilmeyerek (yüksek diyanet mütehassısı) ile ilâhiyat fakültesinden yetiÅŸecek olan yüksek ilâhiyatçıyı birbirine karıştırmıştır. Ä°lâhiyatçı, Din Felsefesi, Dinler Tarihi ve Din Sosyolojisi öÄŸrenmiÅŸ bir mütehassıs veya filozoftur, fakat din adamı deÄŸildir. Yüksek diyanet mütehassısı ise her ÅŸeyden evvel, zühd-ü takva sahibi bir dindardır; saniyen de muayyen bir dinde yüksek ilim ve kemal sahibi olmuÅŸ bir din adamıdır. Bunlardan biri hakkiyle inanmış, öbürü ise sadece iman üzerinde zekâ oyunu öÄŸrenmeyi öÄŸrenmiÅŸtir. Maarif Vekâleti'ne baÄŸlı ve onun murakabesi altında yahut bugün üniversite camiası içinde çalışan bir ilâhiyat fakültesinde, itiraf ederim ki, yüksek ilâhiyat felsefecisi ve sosyologu yetiÅŸebilir. Fakat yüksek diyanet mütehassısı, din adamı ve âlimi asla yetiÅŸmez. Çünkü tekrar ederim ki, yüksek diyanet mütehassısı her ÅŸeyden evvel halis bir dindardır. Zahid ve muttakîdir; sonra da inandığı ve içinin samimiyetiyle kani olduÄŸu dinde yüksek ilim ve kemâl sahibidir. Bu vasıflardaki bir insanın yetiÅŸmesi için nasıl bir hava ve muhitin mevcut olması lâzım geldiÄŸi bilinir. Åžurası muhakkaktır ki, dünyanın hiçbir yerinde lâik üniversite çatısı altındaki ilâhiyat fakültelerinden din adamı ve din alimi yetiÅŸmemiÅŸtir. Üniversite gibi lâdini bir camia içinde din adamı ve âlimi elbette yetiÅŸemez... Devlet mekteplerinde, ortaokul ve lisenin lâdini havası, hatta din aleyhtarı muhiti içinde yetiÅŸip on sekiz, on dokuz yaşına gelen bir genç, aldığı bu aleyhtar terbiye ve bu menfi zihniyetle, idaresi ve hocaları çok kere dine muarız olan, sivil bir ilâhiyat fakültesinde okuyup da din adamı olamaz...”

​

1954 yıllarında bu fikirleri ileri süren Ali Fuat BaÅŸgil bu düÅŸüncelerini geliÅŸtirerek, yüksek bir "Ä°slâm Ä°limleri Enstitüsü" kurulmasını teklif etmiÅŸtir. 

​

Bunu kurmak için geç kalınmıştır. Dalla evvel "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" dini mektep ve müesseseler kapatılınca, cemiyetin yüksek din adamlarına olan ihtiyacı göz önünde tutularak, vakit kaybetmeden böyle bir müessese vücuda getirilmeliydi. Nitekim 1933'de eski Darülfünun ilga edilerek yerine bu günkü Ä°stanbul Üniversitesi kurulmuÅŸtur. Aynı yoldan hareket edilerek 1926'larda kapatılan müesseselerin yerine yüksek bir din öÄŸretimi müessesi kurulmuÅŸ olsaydı, diyanet sahasında bugünkü cehalet çorağına düÅŸülmezdi. Mamafih bu müesseseyi bugün de kurabiliriz ve muhakkak kurmalıyız. Bu günkü çıkmazdan kurtulmanın yolu ve yegane çaresi budur.

Ayrıca BaÅŸgil'e göre, Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı gibi, bu yüksek okul da Ä°stanbul'da açılmalıdır. Çünkü bu teÅŸkilât ve müessese Ä°stanbul'da kurulursa evvelâ politikanın tesirinden nispeten uzak kalır, saniyen de iÅŸlemesi için lâzım olan elemanları bu muhitte daha kolaylıkla bulmak mümkün olur. BaÅŸgil Türkiye'de müthiÅŸ bir din alimi kıtlığı olduÄŸuna iÅŸaretle, 

''Binlerce üniversiteli, yüz binlerce Müslüman Türk var ki, ilim ve din bahsinde kalın bir ÅŸek ve ipham perdesi arkasında bir ışık arıyor, tereddüt ve meçhuliyet karanlıkları içinde bir hidayet nuru bekliyor fakat, heyhat her tarafta feci bir yokluk ve boÅŸluk... seneler içinde tatbik edilen müthiÅŸ bir tenkil politikası, bu memlekette yüksek ehliyette din alimi yetiÅŸmesine ve yüksek vasıfta din eseri çıkmasına imkân bırakmamıştır. Bu sebeple, din bahsinde bugün efkarı kapkara bir cehalet bürümüÅŸtür."

​

1954 yıllarında bu görüÅŸleri yazan A. Fuat BaÅŸgil, 1959 yılında Yüksek Ä°slâm Enstitüsü'nün açılışını büyük bir sevinçle karşılar. BaÅŸbakan Adnan Menderes adına evine gelerek, enstitünün kurucu müdürü olmasını teklif eden, Millî EÄŸitim Bakanı Atıf BenderlioÄŸlu'na, öÄŸrencilere amelî davranışlar bakımından örnek olamayacağını "böyle bir dinî ve yüksek bir müessesenin başında bulunacak kimsenin yalnız Ä°lmî ehliyetinin kâfi gelmeyeceÄŸini aynı zamanda zühd ve takva sahibi bir insan olması gerektiÄŸi"ni bildirerek mazur görmelerini istemiÅŸtir. Ancak bakanın da isteÄŸini dikkate alarak, "Yüksek Ä°slâm enstitüsüne ait teÅŸkilât projesi" hazırlayarak Bakanlığa göndermiÅŸtir. Batı yüksek öÄŸretim kurumlarını yakından bilen, ülkemizde de çeÅŸitli yüksek okul ve fakültelerde idarecilik yaparak nazarî bilgileri yanında tecrübî bilgi birikimi de olan BaÅŸgil hazırladığı taslakta, üniversite yüksek okul arası bir kurum düÅŸünerek oldukça kapsamlı bir proje hazırlamıştır. BaÅŸgil'in hükümetin isteÄŸi üzerine hazırlamış olduÄŸu, yüksek Ä°slâm enstitüsü projesi, büyük ölçüde uygulamaya konulamamıştır. 1960 sonrasındaki geliÅŸmeler, bu teklifleri dikkate almaya imkân vermemiÅŸtir. BaÅŸgil'in ilk teklifini yazdığı yıllarda (1954) yüksek Ä°slâm enstitüsü yoktu. Projesini hazırladığı sırada ise enstitü yeni açılmıştı.

mustafa-ocal.jpg

Prof. Dr.Mustafa Öcal'ın Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Din EÄŸitimi (Dergâh: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Açılış Hazırlıkları

Zamanla bu konudaki düÅŸünce ve arayışlar giderek yoÄŸunlaÅŸtı. Ä°mam-Hatip mezunların yükseköÄŸrenim yapabilecekleri en uygun kurum 1949’da açılmış olan Ankara Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi olmasına raÄŸmen o dönemin üniversite mevzuatına göre bu fakülte dâhil hiçbir yükseköÄŸretim kurumu Ä°mam-Hatip Okulu mezunlarını öÄŸrenci olarak kabul etmiyordu. 

​

Oysa Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığının yüksek tahsilli din görevlisi, giderek sayıları artan Ä°mam-Hatip Okullarının meslek dersleri öÄŸretmeni ile 1951 ’de Köy Enstitülerine, 1953’te ÖÄŸretmen Okullarına, 1956’da Ortaokullara yeniden konulan Din Bilgisi Dersleri için öÄŸretmen ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Bütün bunca ihtiyacı, çok az sayıda aldığı öÄŸrenci ve mezunlarıyla tek başına Ankara Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi’nin karşılaması mümkün deÄŸildi.

​

DiÄŸer meslek okulu mezunlarının yüksek tahsil yapabilmeleri için yükseköÄŸretim kurumlan mevcut iken Ä°mam-Hatip Okulu mezunlarının gidebilecekleri herhangi bir yüksekokul dahi olmaması onları harekete geçirdi. Onlar daha mezun olmadan kendilerinin de yüksek tahsil yapabilecekleri bir okul açılmasını düÅŸünmeye ve bunun için birtakım teÅŸebbüslerde bulunmaya baÅŸladılar. BaÅŸta Ä°stanbul Ä°mam-Hatip Okulu’nun bazı öÄŸretmen ve öÄŸrencileri olmak üzere kendi aralarında temsilciler seçerek hatta bazı illerdeki ilk mezunlar dernekler kurarak faaliyete geçtiler. Öte yandan, Ä°stanbul’da Ä°lim Yayma Cemiyeti gibi cemiyet ve bazı dernek mensupları da bu konuda onları desteklediler ve hatta öncülük ettiler. Defalarca Ankara’ya gidip ilgili ve yetkililerle görüÅŸmeler yaptılar, geliÅŸmeleri devamlı takip ettiler.

​

Bu konudaki arayışlar, talepler ve tartışmalar devanı ederken 1957-1958 öÄŸretim yılı sonunda Ä°mam-Hatip Okulları ilk mezunlarını verdi. Ä°stanbul ÇarÅŸamba’da inÅŸa edilen Ä°mam-Hatip Okulu binasının açılış törenine dönemin BaÅŸbakanı Adnan Menderes ile Millî EÄŸitim Bakam Celâl Yardımcı da katılmıştı. Tören esnasında BaÅŸbakan konuÅŸma yapmamış, ancak Millî EÄŸitim Bakanı Celâl Yardımcı’ya; “Ä°HO mezunları için bir dinî yükseköÄŸretim kuruntunun açılacağını müjdelemesi” için direktif vermiÅŸtir. Bunun üzerine Bakan Yardımcı, konuÅŸmasını yaparken; “BaÅŸbakanımdan aldığım direktife göre bu sene (1958’de) Yüksek Ä°slâm Enstitüsü açılacaktır.” demiÅŸtir. 

​

Tören esnasında BaÅŸbakan’dan aldığı talimatın ve yaptığı açıklamanın gereÄŸini yapmak üzere Celâl Yardımcı, konu ile ilgili gerekli hazırlığı yapmaları için Bakanlık Müdürler Komisyonu’nu görevlendirdi. Müdürler Komisyonu 29.8.1958’de “orta dereceli okullara Din Bilgisi öÄŸretmeni, Ä°mam-Hatip Okullarının birinci devrelerine yeter sayı ve deÄŸerde bir tedris heyeti kazandırmak” amacıyla EÄŸitim Enstitüleri seviyesinde “yüksek bir din okulu” açılması kararı aldı. 

​

O dönemde EÄŸitim Enstitülerinin öÄŸretim süresi 2 yıl idi ve ortaokullara öÄŸretmen yetiÅŸtirmekteydi. Onun için açılması tasarlanan “yüksek din okulu” da 2 yıllık ve Ä°HO’nun orta kısmına öÄŸretmen yetiÅŸtirecek ÅŸekilde düÅŸünülmüÅŸtü. Ancak belki hukuki bir dayanağı olmadığı gerekçesiyle belki baÅŸka bazı sebeplerle tasarlanan yüksek din okulu o yıl açılamadı. 

​

Millî EÄŸitim Bakanlığı Müdürler Komisyonu’nun aldığı kararın üzerinden yaklaşık on ay geçtikten sonra, 16.6.1959’da TBMM’de Yüksek Ä°slâm Enstitüsü (YÄ°E) kadro kanunu kabul edilip yürürlüÄŸe konularak, anılan dinî yükseköÄŸretim kurumunun açılabilmesi için hukuki dayanak oluÅŸturulmuÅŸ oldu. 

​

17.11.1959’da Müdürler Komisyonu kararıyla: “Orta ve muadili okullarımızla ÖÄŸretmen Okullarımıza yeter derecede ehliyetli Din Dersleri ÖÄŸretmeni yetiÅŸtirmek, bu arada memleketimizin muhtaç olduÄŸu müspet ve hayati bilgilerle mücehhez din bilgilileri yetiÅŸmesine zemin hazırlamak, böylece Türkiye Büyük Millet Meclisince izhar buyurulagelen temennileri gerçekleÅŸtirmek gayesiyle ve bugünkü yedi yıllık Ä°mam-Hatip Okulu mezunlarını kabul etmek suretiyle dört yıllık bir Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün 1959-1960 öÄŸretim yılı başında Ä°stanbul’da açılıp faaliyete geçirilmesi” kararlaÅŸtırıldı. 

​

Açılacak Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün öÄŸretim süresinin 4 yıl olarak belirlenmesi ise mezunların Ä°mam-Hatip Okulu dâhil, orta ve lise seviyeli her tür okulda öÄŸretmenlik görevi ile Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığında bütün dinî hizmetleri üstlenebilecekleri anlamına geliyordu, nitekim öyle de oldu. [9]

Åžayet Celal Yardımcı döneminde alınan ilk karar uygulanmış olsaydı, “yüksek din okulu” 2 yıllık olacaktı ve mezunları ortaokulda Din Bilgisi dersi öÄŸretmeni olacaklardı, lise kısmında derse giremeyeceklerdi. 

​

Açılışı Engelleme Çabaları ve YaÅŸanan Zorluklar

Daha Enstitünün açılışı için faaliyetlere baÅŸlandığı dönemde bazı kiÅŸi veya kesimler tarafından açılışı engellemek üzere karşı faaliyetler de baÅŸlatılmıştı. 1958’de kurulan bir komisyonun hazırladığı raporda A. Ü. Ä°lahiyat Fakültesi’nden ayrı yeni bir dinî yükseköÄŸretim kurumunun açılmasına karşı açıkça tavır alındı, mahzurlu görüldü ve hatta “tehlikeli” olacağı iddia edilerek ÅŸöyle denildi: 

“Ä°lahiyat Fakültesi dışında dinî öÄŸretim yapan herhangi bir yüksekokul açılması ise faydasından çok mahzurlarla dolu tehlikeli bir teÅŸebbüs olacaktır.”

​

Prof. Dr. Cevat AkÅŸit, Adnan Menderes’le ilgili ÅŸöyle bir hatırasını anlatmıştır:  

Benim amcam Demokrat Parti Grup BaÅŸkan Vekili’ydi. Ä°mam-Hatip Okullarının üst (lise) kısmının açılması için Türkiye’den bütün dernek üyeleri giriÅŸimde bulunmak üzere Ankara’da toplanacaktı. Ä°stanbul’dan da Ä°hsan Bey ve beni aldılar.

​

Ä°hsan Bey meÅŸhur vaiz. Eskiden beri güzel konuÅŸurdu. Beni de amcam Grup BaÅŸkan Vekili olduÄŸu için Adnan Menderes’ten randevu ayarlayabilirim diye iÅŸe kattılar. Ben sınıfın en küçüÄŸü idim. Amcama söyledim, randevuyu aldık. Çok sıkışık, yoÄŸun olmasına raÄŸmen (Menderes); “Ä°mam-Hatip Okuluna hayır diyemem, gece gelsinler, ayrı kapılardan girsinler, toplu girmesinler.” demiÅŸ. 1957 yıllarındayız, ihtilalin ayak sesleri geliyor.

​

Vaktimiz geldi, BaÅŸbakanlığa girdik. Bakanlar Kurulu Salonu’nda uzun bir masa...

 

Menderes’in oturacağı yer masanın bir ucunda. Ben de gencim tabii, heyecanlıyım, karşısına oturdum ki iyi göreyim diye. Menderes içeri girdi ve kapıyı kilitledi.

​

Herkes ayaÄŸa kalktı o gelince. Çok kibarca herkesi oturttu. Grup sözcümüz maksadımızı açıklamak için konuÅŸmaya baÅŸlayacaktı ki; “Lütfen oturun!” dedi ve sonra orada öyle bir konuÅŸtu ki; “Bizim milletimizin mayası Ä°slâm’dır, imandır, ahlâktır. EÄŸer biz ayaktaysak bugün, aksakallı bir dedenin kucağında büyüdüÄŸümüz için ayaktayız. Din öÄŸretimine gereken önemi veremiyoruz. Bunu lâikliÄŸe aykırı sayıyorlar. ArkadaÅŸlarım beni bu konuda yalnız bırakıyorlar.” dedi ve aÄŸladı.

​

Üniversitelerdeki masonik, solcu faaliyetlerden detaylı bahsetti. “Çok yalnızım, burnumun dibine bile bu tip adamları koydular.” dedi. “Hayatım pahasına da olsa Ä°mam-Hatip Okullarının yüksek kısmım açacağım.” dedi. Çok etkili konuÅŸtu tabii, bu kadar basit deÄŸil. O bizim ters konuÅŸanlar bile aÄŸladı. Ben yürekten konuÅŸtuÄŸuna inandım, halâ da inanıyorum. Müslüman olduÄŸuna ÅŸahitlik edeceÄŸim onun. O sene Yüksek Ä°slâm Enstitüsünü açamadı yalnız olduÄŸu için. Ertesi sene Millî EÄŸitim Bakanı’nı aldı görevden, Devlet Bakanı yaptı. Tevfik Ä°leri’yi vekâleten Millî EÄŸitim Bakanlığına getirdi. O arada Yüksek Ä°slâm Enstitüsü açıldı.  

 

Aynı konuÅŸmayı Altınoluk dergisi ise biraz ifade farklılığıyla verdikten sonra Cevat AkÅŸit Hocanın ÅŸu açıklamasını da ilave etmiÅŸ: 

Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün ilk açılışında ben de oradaydım. Rahmetli Tevfik Ä°leri konuÅŸma yaptı. Ben en ön sıradaydım. Yanlış hatırlamıyorsam 59 öÄŸrenci ile açılış yapılıyordu. Yanımda Mehmet Ali San vardı. Rahmetli Yusuf Türel AÄŸabeyimiz, Tevfik Ä°leriye yüklendi.

“Neden 59 kiÅŸiyle açıyorsunuz, neden 600 kiÅŸi deÄŸil? Size her türlü imkânı sunmaya hazırız. Bina, maddi imkânlar, her ÅŸeyi biz karşılarız, gerekirse hocaların parasını da biz veririz. Neden 59 kiÅŸi?” diye yüklendi. Ben hemen Ä°lerinin önündeydim.

“Üstümüze gelmeyin, buna razı olun. Bunu nasıl açtığımızı siz bilemezsiniz” dedi ve aÄŸladı. Akan gözyaÅŸlarını hepimiz gördük.

Allah hepsine rahmet eylesin!..

​

Yüksek Ä°slam Enstitülerinin Açılması

Ä°lk Yüksek Ä°slâm Enstitüsü 19 Kasım 1959 günü öÄŸretim fiilen baÅŸladı. Bir müddet Ä°HO binasında öÄŸretime devam eden YÄ°E, Fındıklı semtindeki Namık Kemal ilkokuluna taşındı. 1966’da Üsküdar BaÄŸlarbaşı’ndaki kendi binasına geçti. 

​

Ä°stanbul Yüksek Ä°slâm Enstitüsü’nün resmî iÅŸlemleri ilk zamanlar ÖÄŸretmen Okulları Umum/Genel MüdürlüÄŸünce yürütüldü. 1961’de “Din EÄŸitimi MüdürlüÄŸü’ kurulunca bu müdürlüÄŸe baÄŸlandı.  Söz konusu müdürlük 1964’te Ä°mam-Hatip Okulları ve Yüksek Ä°slâm Enstitülerinin iÅŸlerini yürüten “Din EÄŸitimi Genel MüdürlüÄŸü” haline getirildi. 1982 anayasasından sonra ise adı “Din ÖÄŸretimi Genel MüdürlüÄŸü” olarak deÄŸiÅŸtirildi. 

​

Ä°stanbul’dan sonra muhtelif yıllarda 7 il merkezinde daha YÄ°E açıldı. Onların her birinin açılışında, din eÄŸitimi ve öÄŸretiminin lüzumuna inanmış insanların kurdukları derneklerin büyük payı vardır. Ayrıca her birinin açılışı ile ilgili çok önemli ve ibretamiz olaylar yaÅŸanmıştır. YÄ°E’lerin açıldıkları iller ve açılış tarihleri ÅŸöyledir: 

  • Konya 7.8.1962;

  • Kayseri 16.12.1965;

  • Ä°zmir 25.8.1966;

  • Erzurum 30.7.1969;

  • Bursa 25.9.1975;

  • Samsun 7.9.1976;

  • Yozgat 4.1.1980.

 

1959-1982 arasında YÄ°E’lerin tamamına 14 bin civarında kayıt yapılmıştır. Buna karşılık Enstitüler toplam 9.206 mezun verdikten sonra Ä°lahiyat Fakültesine dönüÅŸtürülmüÅŸtür.

​

i.kara.jpg

Prof. Dr.Ä°smail Kara'nın Cumhuriyet Türkiyesi'nde Bir Mesele Olarak Ä°slam (Dergâh: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Hocalar

Yüksek Ä°slam Enstitüsünün talebelerinin kaynağı ve beklentileri farklı olmakla beraber ilk hoca kadrosu 1949’da açılan Ankara Ä°lahiyat Fakültesinde olduÄŸu gibi alelacele toplanmış gayrimütecanis ve çoÄŸu medrese-ilahiyat eÄŸitimi almamış, meslekten olmayan bir kadrodur:

  • Ömer Nasuhi Bilmen (müderris, Ä°stanbul müftüsü),

  • Ahmet DavudoÄŸlu (Ezher mezunu),

  • Nihat Sami Banarlı (edebiyat öÄŸretmeni),

  • Behçet Gökmen,

  • Sadettin Evrin (emekli general, tasavvuf ve Kur’an’la ilgili çalışmaları var),

  • Gündüz Akbıyık (müdür vekili),

  • Dr. Åžerif Ahmed Hazım (Iraklı tabip, Arapça hocası),

  • Ali Üsküdarlı (imam, kurra),

  • Rahmi Åženses (imam, kurra),

  • Halil Can (eczacı subay, musikiÅŸinas),

  • Zekai Konrapa (tarih öÄŸretmeni),

  • Åžahap Åžimay (Fransızca),

  • Åžayeste Erman (Ä°ngilizce).

 

Bir yıl içinde bu kadroya ÅŸu isimler de katılacaktır: 

  • M. Celaleddin Ökten (Galatasaray Sultanisi’nde Arapça, Ä°stanbul Erkek Lisesi’nde Din Dersi hocası, Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okulu’nun kurucusu, müdürü, hocası),

  • Mahir Ä°z (edebiyat öÄŸretmeni),

  • Kemal Edip KürkçüoÄŸlu (edebiyat öÄŸretmeni, Enstitü’nün ikinci müdürü).

 
Müfredat

Yüksek Ä°slâm Enstitülerinin 1959-1960 ders yılında uygulamaya konan ve sonraki tarihlerde iki defa deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸrayarak geliÅŸecek olan ilk ders programı ÅŸöyledir: 

  • Kur’an-ı Kerim / 1. sınıfta 5, 2. sınıfta 4, 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Vücuh / 4. sınıfta 1 saat

  • Tefsir / 2. sınıfta 1, 3. ve 4. sınıfta 2’ÅŸer saat

  • Belagat-ı Kur’aniye / 4. sınıfta 1 saat

  • Hadis-i Åžerif / 2. sınıfta 1,3. ve 4. sınıfta 2’ÅŸer saat

  • Siyer-i Nebevi / 1. ve 2. sınıfta 1’er saat

  • Ä°lm-i Tevhid / 1. ve 2. sınıfta 1’er saat

  • Kelâm / 1. sınıfta 1 saat

  • Ä°slâm Hukuku / 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Fıkıh ve Usul-i Fıkıh / 4. sınıfta 1 saat

  • Ä°slâm Dini ve Mezhepleri Tarihi / 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Mukayeseli Dinler Tarihi / 1. 2. ve 3. sınıfta 1’er saat

  • Ä°slâmi Türk Edebiyatı / 1. sınıfta 3, 2. sınıfta 2, 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Tasavvuf Tarihi / 2. sınıfta 2, 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Arap Dili ve Edebiyatı / 1. sınıfta 6, 2. sınıfta 5, 3. ve 4. sınıfta 4’er saat

  • Fars Dili ve Edebiyatı / 1. ve 2. sınıfta 2’ÅŸer, 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Türk Medeniyeti Tarihi / 1. ve 2. sınıfta 1’er saat

  • Hitabet ve Ä°rÅŸad / 4. sınıfta 1 saat

  • Dini Psikoloji / 3. ve 4. sınıfta 1‘er saat

  • Dini Pedagoji / 3. ve 4. sınıfta 1 ‘er saat

  • Ä°slâm Felsefesi Tarihi / 3. sınıfta 1 saat

  • Ahlâk / 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Mantık / 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Ä°slâm Tarihi /1. sınıfta 2, 2. ve 3. sınıfta 1’er saat

  • Muasır Ä°slâm Ülkeleri Tarihi ve CoÄŸrafyası / 1. sınıfta 2, 2. ve 3. sınıfta 1’er saat

  • Ä°slâm Sanatları Tarihi / 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Dini Musiki / 1. 2. 3. ve 4. sınıfta 1’er saat

  • Yabancı Dil / 1. 2. 3. ve 4. sınıfta 4’er saat

  • Ä°nkılap Tarihi / 4. sınıfta 1 saat

 
Ankara Ä°lahiyat-Yüksek Ä°slam Enstitüsü Farkı

Ankara Ä°lahiyat Fakültesinden tam on yıl sonra 1959 senesinde Milli EÄŸitim Bakanlığı’na baÄŸlı yüksek okul statüsünde Yüksek Ä°slâm Enstitüleri açılmaya baÅŸlanacaktır.

​

DP iktidarı ve Milli EÄŸitim bürokrasisi Ä°mam Hatip Okulu mezunlarının en tabii ve normal hakları olarak Ankara Ä°lahiyat Fakültesine girmelerini saÄŸlayamayınca bu okullardan mezun olan öÄŸrencilerin yüksek tahsil yapmak için girebilecekleri okul olarak enstitüleri açma yolundaki yoÄŸun talepleri böyle karşılamayı tercih etmiÅŸ, parti içindeki ve dışarıdaki muhalefete raÄŸmen bunu gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. 

​

Bu kurumların açılmasında iki pratik amaç var gibi gözüküyordu; biri tavsiye kararlarına raÄŸmen ısrarla mezunları (Ankara) Ä°lahiyat Fakültesi’ne doÄŸrudan alınmayan Ä°mam Hatip Okulu’nun devamı olabilecek bir yüksek eÄŸitim kurumu açmak, Ä°kincisi Ankara Ä°lahiyatın mevcut kapasitesiyle karşılayamadığı orta ve liselerle Ä°mam Hatip Okulları için din dersi ve meslek dersi öÄŸretmeni ve Diyanet teÅŸkilatı için her düzeyde personel (müftü, vaiz, merkez teÅŸkilatında yönetici...) yetiÅŸtirmek. 

​

Bugünden geriye doÄŸru daha sıhhatli bir deÄŸerlendirme yapmaya kalktığımızda siyasî merkezin yüksek din eÄŸitimini sosyal bilim ağırlıklı, tek tip ve modernist bir çerçeveden bir ölçüde çıkarma istikametinde bir düÅŸüncesinin olabileceÄŸini de hesaba katmak gerekir. Bu muÄŸlak ve telaffuz edilmemiÅŸ fikir yüksek eÄŸitim standartlarıyla müspet olarak yorumlandığında farklı ekollere ve anlayışlara bir ÅŸekilde yol vermek üzerinden açıklanabilir. Fakat 12 Eylül sonrası ÅŸartlara, YÖK’e kadar Türkiye’de daha çok teÅŸvik gören ve daha ziyade müÅŸahede edilen ÅŸey birbiriyle irtibatları zayıf, daha ziyade çatışan iki din anlayışının ve yorumunun ortaya çıkması istikametinde olmuÅŸtur. 

​

Din eÄŸitimi meseleleri dahil laiklikle ilgili birçok konunun, daha yoÄŸun ve mütehakkim bir ABD etkisi ve müdahalesi altında yeniden konuÅŸulup tartışıldığı 60 Ä°htilâli’nin hemen sonrasında Ankara’ya her zaman yakın bir yazar olarak Nezihe Araz’ın yazdıkları da Ankara Ä°lahiyat Fakültesi ile Yüksek Ä°slâm Enstitüsü arasındaki bu farklara iÅŸaret etmesi, belki önem atfetmesi açısından okunabilir: 

“1948-1949 yıllarında Ankara Üniversitesinin bünyesi içinde teÅŸekkül eden bu tesis bir dini tedris müessesesi deÄŸil, dinî mevzular üzerinde araÅŸtırmalar yapan bir fakültedir. Yani buradan mutlaka mümin insanlar mezun olmaz veya burada okumak için böyle bir kayıt yoktur. Tedris kadrosu da böyle. Esasen kuruluÅŸundan bu yana hocalarının kimi Budist, kimi athe, kimi Hıristiyan, kimi sadece nazariyatta Müslüman olarak söylenegelmiÅŸtir. Zaten fakülte dediÄŸimiz bir araÅŸtırma merkezinde ‘iman’ gibi bir mevzuun yaÅŸamasını, geliÅŸmesini düÅŸünmek de abestir. Nitekim Ä°lahiyat Fakültesi Ä°mam Hatip Mektebi mezunlarına kendi saflarında okuma hakkını asla tanımamış, bütün müracaatlara raÄŸmen bu müsaadeyi vermemiÅŸtir. Ä°mam Hatip Mekteplerinde okuyan talebeler (...) Ä°lahiyat Fakültesine gitselerdi, ÅŸüphesiz ki iman kaydından müstaÄŸni bir tedrisat onları hüsrana uÄŸratacaktı. Esasen onların tahsillerinin gayesi, birtakım nazariyeleri öÄŸrenmek deÄŸil, Müslümanlık akidelerini modern ÅŸartların ışığı altında en iyi geliÅŸtirme ve en iyi öÄŸretebilme yollarım aramaktı. Yüksek Ä°slam Enstitüsü iÅŸte bu manevî zorlamaların sonunda kuruldu. Bu enstitü [hem] Ä°mam Hatip Mektebi talebelerine yüksek tahsil imkânı saÄŸlıyor, hem de kaliteli din adamı yetiÅŸtirmek meselesinin öncüsü oluyordu.”

​

Böylece biri Ankara Üniversitesi’ne baÄŸlı fakülte, biri Milli EÄŸitim Bakanlığı’na baÄŸlı yüksek okul statüsünde olmak üzere yüksek din eÄŸitimi veren ve ders programları birbirine yakın olmakla beraber talebe kaynağı farklı, “aydın” din adamı/âlimi yetiÅŸtirmek amaçlı ve istihdam alanları aynı olan iki yüksek tahsil müessesesi ortaya çıkmış oldu. 

​

1982 tarihli YÖK Kanununun bu müesseseleri Ä°lahiyat Fakültesi adı altında ve aynı statüde birleÅŸtirmesine kadar iki tür kurum arasında hem kadrolarının kimliÄŸi ve din anlayışları hem de Ä°slâmî ilimlere vukuf manasında bilgi seviyeleri ve nihayet statüleri itibariyle gizli veya açık tartışmalar ve gerilimler hatta kıskançlıklar yaÅŸanmıştır. Ä°lahiyat, Enstitü mensuplarını biraz molla/medrese kafalı, metodoloji ve sistematik düÅŸünceden uzak, yeni geliÅŸmelerden, batıdaki çalışmalardan habersiz; Enstitü mensupları da diÄŸerlerini Arapçaya ve dinî ilimlere vukufu zayıf, daha laik/modernist ve sisteme daha yakın bulurdu. Bu tavsif veya suçlamalarda bir ölçüde gerçeklik payı da vardı. 

​

60 ihtilâlinden sonra Diyanet Ä°ÅŸleri baÅŸkan yardımcılığına getirilen emekli general Sadettin Evrin tarafından kaleme alınan, komisyon üyeleri arasında Ankara Ä°lahiyat Fakültesi dekanı NeÅŸet ÇaÄŸatay’ın da bulunduÄŸu raporda ÅŸu ifadeler açıkça yer almaktadır: 

“(...) Ä°nkâr edilmez bir gerçektir ki bazı istisnalardan sarfınazar Ä°mam Hatip Okullarında birçok dinî dersler Ä°lahiyat Fakültesi mezunları tarafından okutulamamakta, çok defa bu mezunlar mevzubahis dersleri okutamayacaklarını ileri sürmektedirler”.

​

ÖÄŸrenci kaynakları da biri ağırlıklı olarak lise çıkışlılar, diÄŸeri Ä°mam Hatip Okulu mezunları olmak üzere farklı idi. Bu durum daha sonra Enstitülerin hoca kadrosuna da yansıyacaktır. Bugünden geriye doÄŸru bakarak bir deÄŸerlendirme yapmak gerekirse Yüksek Ä°slâm Enstitüsü çıkışlıların din anlayışları itibariyle giderek daha fazla eski Ankara Ä°lahiyat Fakültesi zihniyetine doÄŸru yaklaÅŸtığı ve kendi farklılıklarını (imkânlarını) unutmayı tercih ettiÄŸi söylenebilir. 

​

1971-72 ders yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne baÄŸlı 5 yıllık Ä°slâmî Ä°limler Fakültesi açıldı. Böylece yüksek din eÄŸitimi veren farklı statüdeki müesseselerin sayısı üçe çıktı. Bu yeni kurum hem Ä°mam Hatip Okulu mezunlarını talebe olarak alıyor hem de Yüksek Ä°slâm Enstitüsü mezunlarını doktora programlarına kabul ediyordu.

Kültür Sayfası

bottom of page